Perşembe günü öğlen kalktığımda beni bekleyen bir maket duruyordu. Büyük bir kısmı bitmiş, ufak dokunuşlarla güzelleşmeyi bekleyen… Gerekeni yapıp 2 saat içinde maketimi bitirmiş, rahatlamıştım. Artık proje adına yapılacak hiçbirşeyim kalmamıştı ve içim rahattı. Bundan mütevellit kendime zaman ayırmanın vakti gelmişti. Maket bitince traş oldum ve spora gittim Cücüğüm. Evde babam traşlı halimi görünce “armuda dönmüşsün” demesi üzerine “armut dibine düşer” demem evde yeni bir boyut açmıştı. Akşam Nazlılarla sinemaya gidecektim aslında film 7’deydi ve ben kendimi 7’ye göre ayarlamıştım ama spordayken beni aradılar ve oradaki 3 çocukla beraber toplamda 6 bilet almışlar ve 7’ye 10 kala sinema önünde buluşmaya karar vermişlerdi. Bu karar 2 ayağımı bir pabuca soksa da tam vaktinde Nautilus’ te olmuştum. =) Doğuş, Nazlı ve ben olarak izlediğimiz filme Semih daha önceden izlediği için gelmemişti. Biraz filmden bahsedeyim sana Cücüğüm. The Hangover Part II’ yu izledik. Gerçi ben ilkini izlememiş olsam da keyif aldım.-ki ilkini listeme aldığım halde vakitsizlikten izleyememiştim.- Türkçesi “gecenden kalma” gibi bir şey zaten. Düğün yapmak için Tayland’ a giden kahramanlarımız düğünden önceki gece -farkında olmadan- haplanır ve olaylar gelişir. Senaryonun akıcılığı gerçekten güzeldi ve keyiflik bir film olmuş Cücük. Filmin ardından Koşuyolu parkında basketbol maçı yaptık ki bu ertesi günkü bacak ağrılarımın nedenini açıklıyordu. Maç üçe üçtü cücük. Anıl, Cansel, Doğuş a karşılık ben Nazlı ve Berkcan vardı. Evet Berkcan uzun süredir aramızda yoktu kendisini orada görmekten mutluluk duymuştum. Zaten maçı da biz kazanmıştık 17’ye 14 bitmiş olması lazım. Maçın ardından çimlerde kelime tahmin oyunumuzu oynadık Cücük. Sana bu oyunu anlatmadım sanırım. Herkes yanındakine anlatması için kulağına bir kelime söylüyor. Bir nevi sessiz sinemanın bir varyasyonu yani. Oyun sırasında Anıl ve Cansel gitmiş, Cansu’ yu evine bırakıp gelen Semih aramıza katılmıştı. Keyifli bir oyunun ardından evlere dağıldık canım.
Cuma günü malum jüri günüydü ve ben erken teslim ettiğim için (10. falan vermişimdir herhalde) sıranın bana erken geleceğini düşünüp 10 gibi okulda olmaya çalışırken Beşiktaş’ a vardığımda beni arayan Habibe kötü haberi vermişti. Beni listenin en sonuna 59. olarak yazmışlardı! Bilsem evde biraz daha uyur, kalkıp spor yapar, ne bileyim peeling yaptırıp akşam üstü okula gelirdim lan! 59 nedir! Bak yazdıkça hala sinirleniyorum. Zaten bunu duyunca o kadar soğumuştum ki okula gelince merdivenlerde bekledim uzunca bir süre. Okulun içine girmek gelmedi içimden, düşün! Juri anında Habibe’ nin hal ve hareketleri biraz tuhaftı; O’ na bir şey içirmişler belli, sakinleştirici dediler ama bence tersine tepmişti. =) Kendisinde psikolojide “projeden kalma korkusu” denilen semptom görülmekteydi. Suratı kızarmış, vucut ısısı artmıştı. Neyse ki korkulan olmadı O ve Güven Ş.’ nin grubundaki hiçbir arkadaşı projeden kalmamıştı. Güzel bir haber de Esra ve Elif’ in de projeden kalmamış olmasıydı. Ben ise kah merdivenlerde; kah ortabahçede, kah tonozda ve kah okulun bilumum noktasında sıranın bana gelmesini bekledim ve tam da tahmin ettiğim gibi 6 buçuk 7 arası sıra bana gelmişti. Juri ortamı benim için rahat geçmişti. Ayhan Hoca kravatımı sordu ve takmadığımdan ötürü 5 puan eksik alacağımı söyledi. Cem İ. İse “Bünyamin’ le kulenin bitişi hakkında kafa patlattık ama bir şey bulamadık.” Dedi. Almula Hoca ise maketimi içeri sokarken kulemin sallanmasından ötürü onu arabalardaki kafası sallanan oyuncak köpeklere benzediğini söyledi. Candan Hoca 1000 maketimi istedi, teslim ettim ve teşekkür ettiler. Ben de teşekkür edip, 500 maketimi ve proje dosyamı alıp çıktım, bu kadar Cücüğüm. =)
Eve gelince sıraya aldığım fimleri yavaş yavaş eritmek adına “2 süper film birden” uygulamasına geçtim ve bu bağlamda sırasıyla The Prestige ve The Hangover’ ı izledim. The Prestige gerçekten güzel bir film Cücük sana tavsiye ediyorum. 2 tane illüzyonistin çekişmesinden kaynaklanan bir macera sergilenmekte. The Hangover ise gene keyiflik, kafa dağıtmalık bir film. O da güzel. Kurgusu akıcı türlü şakalar komiklikler falan işte. =) Böyle böyle listemdeki filmleri eritmenin mutluluğu içindeyken arada Habibe aradı jürimi sordu ve o gün okula giderken yaşadıkları trafik maceralarını anlattı. Okulda anlatmayı unutmuştu bana. Cidden yüksek hızlarla okula varmışlar ve araçla bir süre tramvay yolundan falan gitmişler. Neyse ki bir şey olmamış.
Cumartesi günü ise “proje sonrası temizliği” ne giriştim. Odamdan ortalama bir Çin kadını büyüklüğünde 2 tane çöp poşeti çıktı Cücük, inanamazsın!.. Oda rahatladı yahu! Temizlikten sonra spora gittim ve sporun ardından Cemil’ in doğumgünü için Taksim’ e geçtim. Burada Gülüzar, Sena, Cemil, Merve, Fatma ve Bilal-Merve çifti vardı. Daha sonra Hazal, Erhan ve Erhan’ ın sevgilisi geldi. Erhan’ ın sevgilisinin adını unuttum kusura bakmasın ama Erhan’ ın benim okulda yüksek yapıyor olması ilgimi çekmişti. Okul hakkında konuştuk biraz. Akşam 10 gibi oturduğumuz mekandan sıkılıp Araf’ a geçtik Cücüğüm. Sena’ nın amcaoğlu geldiği için mekanda 10 dakka durup gitti. Erhan-sevgilisi Merve, Cemil ben ve Gülüzar vardık mekanda. Dans ettik eğlendik hoş bir geceydi. Turistlerin dansları da ilgimizi çekmişti. =)
2 yorum:
bi an bu hafta ki yazının bana adanmış olduğunu falan geçirdim içimden okurken.. zira seni en korkutan da en güldüren de en absürd zamanlarda arayan da iyi yada kötü haberleri veren de hep ben olmuşum :)
Evet yerinde bir tespit olmuş.. =)
Yorum Gönder