23 Ekim 2011 Pazar

Berjer

23 Ekim 2011 Pazar
Merhaba Cücük! Ne yaptın bakalım? Bir süredir gene uğrayamadım yanına. Hatta eve bile uğramadığım oldu şu geçtiğimiz bir ayda. Mazur gör beni. Şu bir ayda neler oldu neler… Öncelikle mevsim değişti onu net bir şekilde söyleyebilirim. =) Hava bildiğin soğudu. Sana kronolojik bir sırayla anlatmaya başlıyorum gene ama çok zaman geçti üstünden bazı detaylar silinmiş olabilir hafızamdan şimdiden özür diliyorum senden…

Senin yokluğunda okulum açıldı benim. Okula bisikletle gidip proje hocamı seçtim falan… Ofiste şirketin laptop ını düşürdüm. Ama suç benim değildi inan ki, çantasının fermuarını açık unutmuşlar..  Bu arada kendi laptop ıma aradığım stickerı aldım sonunda. Umarım beğenirsin, ben beğenerek aldım zira.. =) Laptop ımı gören Chris dile geldi “Çocuk sen ne yaptın?” dedi Türkçe. O derece güzel bi sticker a sahibim yani düşün.. =P


Cücük, bu geçtiğimiz bir ayda 2 yarışma birden hazırladık Ayça ile. Yukselen Yetenekler yarışması için Can render almamıza yardımcı oldu, sağolsun. Cuhadaroğlu yarışması ise çok kısa bir sürede yapıldı. Takdir edersin ki bir yandan da okul ve iş arasında mekik dokudum. Bununla beraber birçok kez Ayça’ lara gittim falan.. Zordu yani. He arada ÜDS ye de girdim bak.. =) Bu kadar sıkıntı çektikten sonra artık ertelemek zorunda kaldığım Eskişehir ziyaretimi gerçekleştirmeyi hak etmiştim. =)


Cuma günü sabah çıktımı alıp kargoya verdikten sonra Haydarpaşa’ dan Eskişehir trenine bindim. Hava kapalı ve yağmurlu olduğu için biraz sıkıcı bir seyahat olmuştu. Eskişehir’ e gelince; Apo beni bisikletiyle almaya gelirken Enes’ le karşılaşmış, katlamış bisikletini Enes’ in siyah Volkswagen Golf’ ünün bagajına atmış bir vaziyette beni karşıladı. -Bu arada Volkswagen yazmak zormuş Cücüğüm internetten kopya çektim haberin olsun.- Eve gidip çantamı bıraktıktan sonra direkt olarak Anadolu Üniversitesi’ nin mimarlık bölümüne gittim zira mangal partisi varmış. Buraya daha önceki ziyaretimde de gelmiştim ama doğramalar bu sefer dikkatimi çekti. Çok sık bölüntü yapmışlar biraz göz yorucuydu açıkçası.   
Mangal partisi fakültenin mütevazi iç bahçelerinden birindeydi ve Bekir gitar çalıyordu. Burada geçen dönem Farabi öğrencisi olarak İstanbul’ a gelen Pınar’ la karşılaştım. =) Yemeğimizi yedikten sonra biraz dans ettik orada ufak çapta bir kurt döküm işlemi gerçekleştirdik. Danslarıyla dikkat çeken Muhammet(Mami) ve Erkan’ la eğlenceli dakikalar yaşadık. Lakin daha sonra Bekir’ in çaldığı şarkılar meyhane moduna soktu bizi. Bi kederlendik, bi durulduk ki sorma.. =) Akşamı orada noktalayıp, Apo’ nun ertesi gün hocasının ofisine giderken yanında götüreceği makarna salatasını almak adına Bejna’ lara geçtik Özge ve İlknur karşıladı bizi.  Biraz sohebetin ardından Özge kahve falıma baktı ve çok başarılı değildi açıkçası. Aynı fala İlknur da baktı ve o daha yakın tahminlerde bulundu..  Ardından gece Bejna geldi. Biraz da O’ nunla sohbet edip Apo’ nun evine geçtik.

Cumartesi  sabah kalktığımda Apo’ nun kahvaltı olarak köfte hazırlamış olmasına şaşırmış olmama rağmen, yadırgamadım ve yedim. O gün haftasonu olmasına rağmen  Apo’ nun dersi vardı. Cuma günü ders işlenmemiş bu yüzden hocası bugün için O’ nu ofisine çağırmıştı. Görüyorsun Cücüğüm İstanbul’ da derse girmiyor olabilirim ama bu eksiğimi Eskişehir’ de tamamlıyorum haberin olsun.. =)  Ofise daha sonra Özlem geldi. Murat’ ı da bekliyorduk ama kendisi rahatsızmış. Bu arada Apo’ nun hocası proje dersi için bir hayvan tasarlamalarını istemiş. Apo da Karaböcek ve Karagövde isimlerinin karışımından oluşan “Karagöcak” isimli bir yaratık tasarlamış. Yaratık diyorum çünkü kendisi böcekten hallice, hayvandan ufak.. =) Neyse dersten sonra Özlem’in “bir gün beklerse bozulacağını düşündüğü için domatessiz olarak bir gün önce imal ettiği kısırı ve İlknur’ la Özge’ nin yaptığı makarna salatasını yedik. 
Yemeklerimizi yedikten sonra ben bisiklet kiraladım ve Apo ile birlikte Eskişehir i turladık. Bir önceki gelişimde ziyaret edemediğim Cam Müzesine gittik. Okulda bir dönem önce yaptığım projede kullandığım  twist hareketini birçok kez uygulamış olan bir heykel vardı. Sonra çok ince bacaklara sahip olan sivrisinekler ve Cam Müzesisin avlusunu örten çelik çatının mahyasında asılı olan cam eserler dikkatimi çekenler arasındaydı. 


Cam Müzesinin ardından Eti’ nin sponsorluğunda tamamlanmış Arkeoloji Müzesini gezdik. Burası yeni açılmış Cücük. Görmeni tavsiye ederim. Burada öne çıkan şeyleri şöyle sıralayabilirim; öncelikle interaktivite açısından başarılı uygulamalar vardı. Şöyle ki, dizginleriyle yönetebildiğin bir at arabasıyla eski çağ köylerinde gezinti yapmak olsun, zemine yansıtılan görüntülere el ve vücut hareketleriyle müdahale edebiliyor oluşun ya da ne bileyim elinde meşale ile mouse yardımıyla tümülüste gezinebiliyor oluşun falan çok hoştu. Eserler hakkında sesli etkileşime girebileceğin ya da sesli olarak da bilgi alabileceğim şeyleri aradı gözüm, bu eksikliği ziyaretçi defterine not düştüm. Neyse ama genel olarak güzeldi. Burada “İyi Talih Kolyesi”ni görmeni isterim kendisi küçük ama etkisi baya büyük oldu bende.. =)


Neyse işte Arkeoloji Müzesi ziyaretinden sonra bisikletle Kentpark’ a gittik. Burada gezip dinlendikten sonra dönüp, bisikleti teslim ettim ben ve Bejna’ larda yemeğe eli boş gitmemek için pasta almaya karar verdik. Pasta almaya karar vermiştik vermesine ama çikolatalı ya da meyveli olacağı konusunda bir uzlaşı sağlayamamıştım Apo’ yla. Apo çikolatalı istemiş ben ise frambuazlı istemiştim ve gittiğimiz pastaneden ikisinden de ayrı ayrı vardı. Pastaneciye “Bunların ikisinin bir arada olduğu bir pasta yok mu?” diye sorduğumda “zor bulursunuz” cevabı beni sinirlendirmiş mekanı terk etmeme sebep olmuştu ve 200 metre ilerideki pastanede net bir şekilde 2 ayrı pastanın bir arada bulunduğu pastayı bulmanın sevinciyle Bejnalar’ ın yolunu tuttuk. =)

Bejnalar’ da Enes, Hande İlknur, Ceren, Özge ve Apo şeklinde bir kadro toplanmıştı. Başarılı bir mercimek çorbasının ardın gelen bütün yemeklerin dereotuyla dolu olması adeta benim yememem için kasıtlı yapılmış bir hareket gibiydi.. =) Ama İlknur’ un hakkını vermek lazım 3 saatte 4-5 çeşit yemek yapmıştı. Dereotunu sevmediğimi bileydi iyiydi ama.. =) Yemek sonrası sohbetlerde insanları daha yakından tanıma fırsatı buldum Cücük. Örnekler verecek olursam mesela  İlknur’ un 3 böbreği varmış ama biri ufakmış. Enes’ in yeni aldığı bot ayağını vurmuş, Hande de saçlarını kına ve şarapla boyuyormuş falan . Sohbetin ardından Sayko oynamaya karar verdik ve Enes’ i sayko seçtik. Kendisine ayırdığımız 45 dakikada oyunu çözememiş olması biraz üzücü olsa da eğlenceli dakiklar geçirdik.. Bu arada Bejna nın oyun sevmiyor oluşu beni üzdü açıkçası oyunda sadece seyirci modundaydı. Neyse işte oyunun ardından dışarı çıktık ve up and down ‘ un up’ ında oturduk.


Uzun bir süre Özge-Bejna-Ceren-Hande dörtlüsünü mekanın down kısmına dans etmeye çağırma çabası içindeydim. Çabalarım sonuçsuz olunca onları uğurladık ve ben Apo İlknur olarak down’ a geçmeye yöneldik. Yalnız down’ daki konspeti beğenmediğimizden mütevellit kendimizi Buda’ da bulduk.. =) Buda’ da eğlencemizin ardından eve dönüş sırasında Apo’ nun hafif kafasının güzel oluşu ve yolun sağından giden aracın şoförüne kızması nüktedandı.



Pazar sabahı Bejna’ larda kahvaltıya davetliydik. Kahvaltının ardından “Bir Zamanlar Anadolu’ da” filmini izlemek adına evden çıkıp Es Park ve Kanatlı alışveriş merkezlerine gittik ama ikisinde de matineleri kaçırmıştık. Bu yüzden bir film alıp evde izlemek istedik ve Apo’ nun ısrarları üzerine “The Hangover Part II” ‘yu aldık, lakin eve varıp filmi açtığımızda görüntü kalitesinin “pikseline kurban” olduğunu fark edince o filmi izlemekten vazgeçip Apo’ nun arşivinden orijinal adı Bikur Ha-Tizmoret olan Band’s Visit’  i izledik. Film güzeldi Cücüğüm ama mekan değişimleri çok sık olmadığı ve hikayesi durağan olduğu için biraz monotondu. Bu yüzden olabilir ki İlknur arada sızmış.. =) Filmde Özge’ nin ekslikliğini hissettik çünkü filmde Arapça bir sahne vardı ve Özge Arapça biliyormuş. Filmi de tek cümlelik özetleyecek olursam “Yemeyenin malını yerler” diyebilirim. Ayrıca filmde Suphi Hoca’ ya benzeyen bir adam vardı orada baya şaşırdık ve eğlendik. Zaten şu bir hafta içinde bir çok birbirine benzeyen insanla karşılaştık “hayrolsun” diyerek yazıma devam ediyorum.




Pazar akşamı Hande’ lerde yemeğe davetliydik. Bu sefer de profiterolle gittik eve. Hande ve 2 arkadışının yanı sıra biz tam kadro oradaydık. Yemeğin ardından Hande’ nin ev arkadaşları ders çalışmak ve telefonla konuşmak için odalarına çekildiler. Biz de önce adaş, ardından yumruk, sayko ve uno oynadık. Bu sefer Apo sayko olmuş ve ürettiğimiz varyasyonu kısa sürede çözerek takdirimizi kazanmıştı.  Oyun sırasında fark ettiğim şey Ceren’ in o akşam konuşma konusunda açılması ve yerel gazeteye çıkmış olduğunu falan anlatmasıydı. Bunun yanı sıra Diyar Pala’ yı ve kliplerini yakından takip ediyor oluşu-her ne kadar ev arkadaşlarının kendisine gösterdiğini iddia etse de- bizi şaşırtmıştı. Bejna Handelerin evindeki tekli koltukları beğendiğini ve hacılamak istediğini belirtince ben de o koltuklara “Berjer” denildiğini hatırlattım kendisine.  Bu arada unoda birinci Hande olmuştu bunu da belirteyim Cücük. Unoyu oynamayı neden bu kadar istediğine şaşırmamalı diyoruz..  Pazar akşamı yağmurluydu vedalaştım insanlarla ve Pazartesi sabahı dönüş için trenime bindim. O sabah çok soğuktu ve dişlerimin takırtısı dinlediğim müziğin sesini bastırıyordu desem yalan olmaz herhalde. Vagonda bu “dolu dolu” geçen günlerimi unutmamak ve sana anlatmak için kısa notlar aldım. 



Istanbul’ a ayak basınca ofise gelip çalışmaya başladım. Cuma gününe kadar benzer bir tablo vardı hayatımda. Cuma ise okul çıkışı Şişhane’ ye -mimari proje yapacağım alana- gidip fotoğraflar çektim. Çekimin ardından Taşkışlaya gitmek için İstiklal Caddesi’ nde yürümeye başladım. 
 

 Caddede yürürken bir bina adeta beni içeri davet etti. Bu restorasyonu yeni biten Salt’ tan başkası değildi tabi ki. İçindeki açık sineması olsun, bookstore u olsun, sergi salonları olsun hepsini çok beğendim ve vakit harcamaktan keyif aldım. 



Buradan sonra Taşkışla’ ya gelerek Ayça ile yeni bir yarışma çalışmasına başladık. Ama bir yandan da Ay başında girdiğimiz yarışmanın sonucunu merak ediyor Can’ dan haber bekliyorduk. Beklenen telefon gelmiş 3. olduğumuzu öğrenmiştik. Her ne kadar yarışmada 2. ve 3. ödül verilmese de, ödülümüzün adı 2. Teşvik ödülü olsa da çok sevinmiş ve birbirimizi kutlamıştık. Ben sınıfta göbek attım düşün. Zaten o haberi aldıktan sonra çok konsantre olamamış, bir süre sonra çalışmayı bırakmıştık. =) Ayça arkadaşlarıyla Mecidiyeköy’ e ben ise Nazlılarla buluşmak adına Kadıköy’ e geçtim. Burada Çiğdem’ in doğumgününü kutladık. Bir süredir görüşemediğimiz Semih’ le sohbetimiz sırasında hayatında yenilikleri fark ettik. Mesela yüksek lisansa başlamış ve telefon almıştı. Telefonunda fruit ninja oynamaya çalışmış olup, Doğuş kadar başarılı olamasam da Semih’ e bu yeni telefonu güle güle kullanmasını temenni ediyorum.. Kadıköy’ den gece dönerken bir yıldır çatısına çıkmadığımız hanın kapalı kapısının tam da önünden geçerken açılması ve adeta bunun bir işaret olduğunu sanıp o yöne yönelmemiz ve Doğuş’ un içerideki bekçiyle muhabbet etmesi ve çatısına çıkmak için izin alamaması ve tüm bunların 30 saniye içinde gerçekleşmiş olması  bizi kahkahalara gark etmişti.. =)

0 yorum:

Yorum Gönder

 
◄Design by Pocket, BlogBulk Blogger Templates. Blog Templates created by Web Hosting