9 Kasım 2011 Çarşamba

Kartvizit

9 Kasım 2011 Çarşamba 0

Cücük; sürekli yoğunum, sürekli çalışıyorum, sürekli bir koşturmaca sonum hayrolsun diyerek başlıyorum bu sefer sana. Eskişehir’ den döndüğümden beri bir süre geçmiş olsa dahi iş-yarışma-okul ekseninde mekik dokuyorum hala..  Yeni gelişmeler olmuyor değil, oluyor yani. =) Mesela bunlardan başlıcası Cuhadaroglu yarışmasından da ödülsüz dönmemiş oluşumuz. Bu yarışmadan ödül aldığımı öğrendikten yarım saat sonra okul projem eksik olduğu için ön jüride Ayhan Hoca’ dan “Beni hayal kırıklığına uğrattın” dese de benim moralim çok bozulmadı zira çok zaman ayıramamıştım okul projeme.  Cuma ve Cumartesi Ayçalarda yarışma projesi hazırladık gene. Cumartesi akşamı Taksim’ e geçtim. Orada Özgür’ ün kuzeninin kız arkadaşının doğumgünü vardı. Mekan ufak, insan sayısı fazlaydı çok duramadım açıkçası. Cansel ve Anıl’ la biraz sohbet edip mekandan ayrıldım. Eve gelmeden önce Erdem’ le buluşup nevale aldık. Balkonda demlendik O’ nunla demlenirken kah kederlendik, kah güldük. Güzel bir geceydi hatta saatin 3.59 dan tekrar 3e atışına şahit olduk falan. Pazar günü malum geç kalktım ve juri için hazırlandım. Akşam  ise bisikletimi alıp Caddebostan’ da Nazlı ile buluşup Koşuyolu’ na geçtik. Burada Cansel ve Anıl’ la buluştum. Ceviz Ağacı’ nda otururken Anıl’ ın Cansel’ e aldığı manuel fotoğraf makinesi ile fotoğraf çekildik, kurban bayramında biryerlere gitme fikri üzerinde konuştuk ve Bolu’ da bir tesiste yakacak ilk odunun ücretsiz veridiğini öğrenmemiz renkli dakikaların yaşanmasına yol açtı.. =) Pazartesi günü jüri için hazırlanmış olsam da Salı günü bana sıra gelmediği için biraz üzüldüm açıkçası. Salı günü öğle arasında yemek yerken Esra, Samet ve Habibe bana eşlik ediyordu. Samet’ i uzun süredir görmüyordum. Kendisi bizim okulda asistan olarak çalışmaya başlamış posterler falan hazırlıyormuş  mutlu oldum O’ nun adına. Habibe ise sürekli değişen profil fotoğraflı ile gündemdeydi. =) Çarşamba sıradan bir iş günüydü Perşembe ise öğle arasında Moda’ da yemek yerken Chris’ in annesi ile tanıştım ve ofiste Serdar’ ın kredi kartı ile Cuma günü Zelia ile gideceğimiz “Aşkın Sıradanlığı” isimli oyuna bilet aldım.


Cuma günüm ise başlı başına bir blog konusu olabilir Cücüğüm. Cuma juriye girdim ve juride Ayhan Hoca bu sefer çalışmalarımı beğendi, öneriler sundu keza Seda Hoca da bir takım tavsiyelerde bulundu ve sıra proje hocama gelince “evet beş dakika doldu başka bir öğrenciye geçiyoruz” demesi bende şüphe uyandırdı.. =) Juri aralarında Esra ve Habibe’ yle ayrı ayrı takıldım. Esra ile orta bahçede otururken Ufuk yanımızdaydı O’ nunla Ipad 2 nin, Ipad 1’ den farklarını dinledim ve yarışma projeleri hakkında konuştuk falan. Öğle arasında da Habibe, Yiğit, Müge, Ufuk ve Nihal’ le Eskişehir maceram, bisiklet kazam, piyasadaki laptop markalarının öne çıkan yanları ve senin hakkında konuştuk Cücüğüm.. =) Okulda yapılan diğer projeleri görmek adına Mimari Tasarım 5 dersinin jurilerine de katıldım biraz. Daha sonra Karaköy’ e geçtim. Paso harcını yatırma girişiminde bulunsam da pek başarılı olamadım. İETT  kapanmıştı zira. Neyse daha sonra Zelia ile buluştum. Cuma günümü kültür/sanat gününe dönüştürmek adına Zelia’ yı geçen hafta gittiğim Salt’ a götürmek için Karaköy’ deki bankalar caddesinden çıkarken Cemil’ in şantiyesinde çalıştığı Salt 2’ yi de ziyaret ettik. Uzun bir cümle oldu farkındayım Cücük. Cemil bizi aldı kapıdan. Ben bu yapıya (Osmanlı Bankası Binası) hatırlarsan 7-8 ay önce de gelmiştim. Bir türlü bitmek bilmemişti şantiye ama baya farklı buldum. Bir çok şeyde sona gelinmişti. Beni ilk etkileyen şey girişindeki holden direkt olarak tarihi yarımadaya açılan vistası olmuştu. Yapı bu yönüyle beni sarmış; merdivenlerinden, sonradan eklenmiş olan asansörlerine kadar birçok başarılı uygulamayı içinde barındırıyordu. Eski tespitlerimi hatırlamak istersen buradan bak istersen. =) Neyse Cücük buradan sonra İstiklal Caddesine çıktık ve Salt’ ı gezdik. Açık sinemadaki belgeseli izledikten sonra Cevahir’ deki “Aşkın Sıradanlığı” oyununa son anda yetiştik. Yol boyunca “alışveriş merkezi içinde tiyatro nasıl olur?” sorusu hep aklımızı kurcaladı. Oyundan bahsetmeden önce sorumuzun cevabını vereyim Cücük. Kötü oluyor. AVM içinde tiyatro iyi çözülmemişse afedersin ama iğrenç oluyor.  Oyunu izlerken yan taraftaki sinema salonundan gelen sesler bazen oyunu perdeledi sen düşün artık. Neyse salonun fiziksel yapısından da bahsedeyim istersen biraz, aşırı eğimli bir salondu ve oyunu izlerken ön sıradakilerin kafası, görüşü engellemiyordu bu açıdan başarılıydı. Sahnede dönen platformun yavaş dönüşü biraz sıkıcı geldi bana ama sonra düşündüm de o platrofm hızlı dönerse dekordan bir takım nesneler düşebilirdi. Oyun esnasında geçişlerde bisiklet kullanılmış olması beni mutlu etti. Oyundan kısaca bahsedecek olursak; 18 yaşındaki Alman Yahudisi Hannah Arendt’ in, hocası Martin Heidegger ile yaşadığı aşkın, 1925 ile 1975 yılları arasındaki zaman diliminde yaşanan olaylarla kurduğu bağlantıların anlatıldığı bir oyundu.


Oyundan sonra Zelia, Özge’ lerin evine ben ise Taksim’ e geçtim. Küçük Beyoğlu’ nda takılırken yanımda Semih, Nazlı, Doğuş, Cansel, Özgür, Çiğdem,  Özge ve Özge’ nin iki arkadaşı vardı. Burada aldığım ödülleri kutlamak adına Cosmoplitan, White Russian ve Yosun kokteyllerinden içtim. Takdir edersin ki kafam biraz güzel oldu. =) Odadaki herkese kartımı verdim. Sigara içmek için dışarı çıkan Nazlı’ larla takılırken Nazlı’ nın Marmara Universitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik bölümünde okuduğunu iddia ettiği Dilem’ e de kartımı verdim.. =) Sonra yanımıza gelen tanımadığımız insanlarla fotoğraf çektirdik falan. Her şey böyle eğlenceli giderken bir anda bir telefon geldi ve eksenimiz tamamen kaydı Cücük. Şöyle bir an düşün yarım saat önce kart dağıtıyorum insanlara, eğleniyorum falan ama şimdi Taksim ilk yardım hastanesindeyim.

Evet biliyorum merak ettin. Nazlı ve Cansel in kuzeni Bertan kendisini köprüden atmış!!! Hayır yani hala yaşadığını söylüyorlar bana. E o zaman Atatürk köprüsü herhalde falan diyorum ben. Boğaziçi Köprüsü olduğunu öğrenince şoka girdim zaten. Sinir krizi geçirenler, ağlayanlar falan kötü bir tablo yani. Sonradan öğreniyoruz ki atlamasının sebebi kız meselesiymiş. Çocuğu sevk etmişler Okmeydanı SSK’ ya. Atlayıp oraya gittik. Tomografisi falan çekildi. Tahlileri taşıyoruz, sedyeyi ittiriyoruz, ne bileyim rapor sonuçlarını doktora yetiştiriyoruz falan. Bertan ın zihni açık, birkaç kırığı var ama dizini falan hareket ettiriyor. İç kanama riski taşıdığı için yoğun bakıma aldılar tabi. Hayır işin tuhafı benim kafam güzel. Odaklanamıyorum Cücük. Bildiğin hastanede mala bağladım yani. Çakırkeyif olduğum nadir anlardan birinde böylesine bir olayın yaşanmış olması, benim asla unutmayacağım günlerden biri olarak zihnime kazınıyor.

Cumartesi günü ise kendime gelmem geç oldu. Evde biraz takıldıktan sonra Merve’ nin doğumgünü için Taksim’ e geçtim. Burada yanımda Cemil, Sena, Gülüzar, Çağrı, Apo, Bilal ve Merve de vardı.  Burada Merve’ ye ve bana verilen hediyeler gündem yarattı diyebilirim.  =) Apo ile Çağrı’ nın Merve’ ye aldığı hediye kendileri tarafından hurma, Cemil tarafından domates sanıldı. Lakin gerçeği Habibe internet üzerinden “süs biberi bu yahu” diyererek bize gösterdi. Bana alınan  hediye ise oldukça ama oldukça manidardı. Eskişehir’ de Apo’ ya dinlettiğim pompalamasyon şarkısına itafhen kendisi bana pompa almıştı. =)



Pazar akşamı Ayçalara gittim. Pazartesi günü çalışarak fuar standı yarışmasını hazırladık bir günde ve Salı günü Apolarla Paranormal Activity 3' ü izledik Taksim' de. Filmin konusuna gelecek olursak klasik bir gerilim filmiydi Cücük. Karanlık sahneden bir anda fırlayan karakterler/objeler, ne bileyim küçük kızların aşırı sevimliğinin yarattığı tedirginlik hissi falan hep kullanılmış filmde. Salonda 4 kişinin Gülüzar' ın gülmesinden rahatsız olup salonu terketmesi benim Gülüzar' ı görmezden gelmeme sebep olmuştu..=) Bu arada filmi izlerken yanımda Sena ve Ebru da vardı.. Film sonrası gene Küçük Beyoğlu' na geçtik. Yanımıza Nazlı, Doğuş, Semih, Cansel ve Anıl da dahil oldular.  O gün de, diğer Küçük Beyoğlu günleri gibi sokakta geçen bir gündü Cücüğüm.. =)

23 Ekim 2011 Pazar

Berjer

23 Ekim 2011 Pazar 0
Merhaba Cücük! Ne yaptın bakalım? Bir süredir gene uğrayamadım yanına. Hatta eve bile uğramadığım oldu şu geçtiğimiz bir ayda. Mazur gör beni. Şu bir ayda neler oldu neler… Öncelikle mevsim değişti onu net bir şekilde söyleyebilirim. =) Hava bildiğin soğudu. Sana kronolojik bir sırayla anlatmaya başlıyorum gene ama çok zaman geçti üstünden bazı detaylar silinmiş olabilir hafızamdan şimdiden özür diliyorum senden…

Senin yokluğunda okulum açıldı benim. Okula bisikletle gidip proje hocamı seçtim falan… Ofiste şirketin laptop ını düşürdüm. Ama suç benim değildi inan ki, çantasının fermuarını açık unutmuşlar..  Bu arada kendi laptop ıma aradığım stickerı aldım sonunda. Umarım beğenirsin, ben beğenerek aldım zira.. =) Laptop ımı gören Chris dile geldi “Çocuk sen ne yaptın?” dedi Türkçe. O derece güzel bi sticker a sahibim yani düşün.. =P


Cücük, bu geçtiğimiz bir ayda 2 yarışma birden hazırladık Ayça ile. Yukselen Yetenekler yarışması için Can render almamıza yardımcı oldu, sağolsun. Cuhadaroğlu yarışması ise çok kısa bir sürede yapıldı. Takdir edersin ki bir yandan da okul ve iş arasında mekik dokudum. Bununla beraber birçok kez Ayça’ lara gittim falan.. Zordu yani. He arada ÜDS ye de girdim bak.. =) Bu kadar sıkıntı çektikten sonra artık ertelemek zorunda kaldığım Eskişehir ziyaretimi gerçekleştirmeyi hak etmiştim. =)


Cuma günü sabah çıktımı alıp kargoya verdikten sonra Haydarpaşa’ dan Eskişehir trenine bindim. Hava kapalı ve yağmurlu olduğu için biraz sıkıcı bir seyahat olmuştu. Eskişehir’ e gelince; Apo beni bisikletiyle almaya gelirken Enes’ le karşılaşmış, katlamış bisikletini Enes’ in siyah Volkswagen Golf’ ünün bagajına atmış bir vaziyette beni karşıladı. -Bu arada Volkswagen yazmak zormuş Cücüğüm internetten kopya çektim haberin olsun.- Eve gidip çantamı bıraktıktan sonra direkt olarak Anadolu Üniversitesi’ nin mimarlık bölümüne gittim zira mangal partisi varmış. Buraya daha önceki ziyaretimde de gelmiştim ama doğramalar bu sefer dikkatimi çekti. Çok sık bölüntü yapmışlar biraz göz yorucuydu açıkçası.   
Mangal partisi fakültenin mütevazi iç bahçelerinden birindeydi ve Bekir gitar çalıyordu. Burada geçen dönem Farabi öğrencisi olarak İstanbul’ a gelen Pınar’ la karşılaştım. =) Yemeğimizi yedikten sonra biraz dans ettik orada ufak çapta bir kurt döküm işlemi gerçekleştirdik. Danslarıyla dikkat çeken Muhammet(Mami) ve Erkan’ la eğlenceli dakikalar yaşadık. Lakin daha sonra Bekir’ in çaldığı şarkılar meyhane moduna soktu bizi. Bi kederlendik, bi durulduk ki sorma.. =) Akşamı orada noktalayıp, Apo’ nun ertesi gün hocasının ofisine giderken yanında götüreceği makarna salatasını almak adına Bejna’ lara geçtik Özge ve İlknur karşıladı bizi.  Biraz sohebetin ardından Özge kahve falıma baktı ve çok başarılı değildi açıkçası. Aynı fala İlknur da baktı ve o daha yakın tahminlerde bulundu..  Ardından gece Bejna geldi. Biraz da O’ nunla sohbet edip Apo’ nun evine geçtik.

Cumartesi  sabah kalktığımda Apo’ nun kahvaltı olarak köfte hazırlamış olmasına şaşırmış olmama rağmen, yadırgamadım ve yedim. O gün haftasonu olmasına rağmen  Apo’ nun dersi vardı. Cuma günü ders işlenmemiş bu yüzden hocası bugün için O’ nu ofisine çağırmıştı. Görüyorsun Cücüğüm İstanbul’ da derse girmiyor olabilirim ama bu eksiğimi Eskişehir’ de tamamlıyorum haberin olsun.. =)  Ofise daha sonra Özlem geldi. Murat’ ı da bekliyorduk ama kendisi rahatsızmış. Bu arada Apo’ nun hocası proje dersi için bir hayvan tasarlamalarını istemiş. Apo da Karaböcek ve Karagövde isimlerinin karışımından oluşan “Karagöcak” isimli bir yaratık tasarlamış. Yaratık diyorum çünkü kendisi böcekten hallice, hayvandan ufak.. =) Neyse dersten sonra Özlem’in “bir gün beklerse bozulacağını düşündüğü için domatessiz olarak bir gün önce imal ettiği kısırı ve İlknur’ la Özge’ nin yaptığı makarna salatasını yedik. 
Yemeklerimizi yedikten sonra ben bisiklet kiraladım ve Apo ile birlikte Eskişehir i turladık. Bir önceki gelişimde ziyaret edemediğim Cam Müzesine gittik. Okulda bir dönem önce yaptığım projede kullandığım  twist hareketini birçok kez uygulamış olan bir heykel vardı. Sonra çok ince bacaklara sahip olan sivrisinekler ve Cam Müzesisin avlusunu örten çelik çatının mahyasında asılı olan cam eserler dikkatimi çekenler arasındaydı. 


Cam Müzesinin ardından Eti’ nin sponsorluğunda tamamlanmış Arkeoloji Müzesini gezdik. Burası yeni açılmış Cücük. Görmeni tavsiye ederim. Burada öne çıkan şeyleri şöyle sıralayabilirim; öncelikle interaktivite açısından başarılı uygulamalar vardı. Şöyle ki, dizginleriyle yönetebildiğin bir at arabasıyla eski çağ köylerinde gezinti yapmak olsun, zemine yansıtılan görüntülere el ve vücut hareketleriyle müdahale edebiliyor oluşun ya da ne bileyim elinde meşale ile mouse yardımıyla tümülüste gezinebiliyor oluşun falan çok hoştu. Eserler hakkında sesli etkileşime girebileceğin ya da sesli olarak da bilgi alabileceğim şeyleri aradı gözüm, bu eksikliği ziyaretçi defterine not düştüm. Neyse ama genel olarak güzeldi. Burada “İyi Talih Kolyesi”ni görmeni isterim kendisi küçük ama etkisi baya büyük oldu bende.. =)


Neyse işte Arkeoloji Müzesi ziyaretinden sonra bisikletle Kentpark’ a gittik. Burada gezip dinlendikten sonra dönüp, bisikleti teslim ettim ben ve Bejna’ larda yemeğe eli boş gitmemek için pasta almaya karar verdik. Pasta almaya karar vermiştik vermesine ama çikolatalı ya da meyveli olacağı konusunda bir uzlaşı sağlayamamıştım Apo’ yla. Apo çikolatalı istemiş ben ise frambuazlı istemiştim ve gittiğimiz pastaneden ikisinden de ayrı ayrı vardı. Pastaneciye “Bunların ikisinin bir arada olduğu bir pasta yok mu?” diye sorduğumda “zor bulursunuz” cevabı beni sinirlendirmiş mekanı terk etmeme sebep olmuştu ve 200 metre ilerideki pastanede net bir şekilde 2 ayrı pastanın bir arada bulunduğu pastayı bulmanın sevinciyle Bejnalar’ ın yolunu tuttuk. =)

Bejnalar’ da Enes, Hande İlknur, Ceren, Özge ve Apo şeklinde bir kadro toplanmıştı. Başarılı bir mercimek çorbasının ardın gelen bütün yemeklerin dereotuyla dolu olması adeta benim yememem için kasıtlı yapılmış bir hareket gibiydi.. =) Ama İlknur’ un hakkını vermek lazım 3 saatte 4-5 çeşit yemek yapmıştı. Dereotunu sevmediğimi bileydi iyiydi ama.. =) Yemek sonrası sohbetlerde insanları daha yakından tanıma fırsatı buldum Cücük. Örnekler verecek olursam mesela  İlknur’ un 3 böbreği varmış ama biri ufakmış. Enes’ in yeni aldığı bot ayağını vurmuş, Hande de saçlarını kına ve şarapla boyuyormuş falan . Sohbetin ardından Sayko oynamaya karar verdik ve Enes’ i sayko seçtik. Kendisine ayırdığımız 45 dakikada oyunu çözememiş olması biraz üzücü olsa da eğlenceli dakiklar geçirdik.. Bu arada Bejna nın oyun sevmiyor oluşu beni üzdü açıkçası oyunda sadece seyirci modundaydı. Neyse işte oyunun ardından dışarı çıktık ve up and down ‘ un up’ ında oturduk.


Uzun bir süre Özge-Bejna-Ceren-Hande dörtlüsünü mekanın down kısmına dans etmeye çağırma çabası içindeydim. Çabalarım sonuçsuz olunca onları uğurladık ve ben Apo İlknur olarak down’ a geçmeye yöneldik. Yalnız down’ daki konspeti beğenmediğimizden mütevellit kendimizi Buda’ da bulduk.. =) Buda’ da eğlencemizin ardından eve dönüş sırasında Apo’ nun hafif kafasının güzel oluşu ve yolun sağından giden aracın şoförüne kızması nüktedandı.



Pazar sabahı Bejna’ larda kahvaltıya davetliydik. Kahvaltının ardından “Bir Zamanlar Anadolu’ da” filmini izlemek adına evden çıkıp Es Park ve Kanatlı alışveriş merkezlerine gittik ama ikisinde de matineleri kaçırmıştık. Bu yüzden bir film alıp evde izlemek istedik ve Apo’ nun ısrarları üzerine “The Hangover Part II” ‘yu aldık, lakin eve varıp filmi açtığımızda görüntü kalitesinin “pikseline kurban” olduğunu fark edince o filmi izlemekten vazgeçip Apo’ nun arşivinden orijinal adı Bikur Ha-Tizmoret olan Band’s Visit’  i izledik. Film güzeldi Cücüğüm ama mekan değişimleri çok sık olmadığı ve hikayesi durağan olduğu için biraz monotondu. Bu yüzden olabilir ki İlknur arada sızmış.. =) Filmde Özge’ nin ekslikliğini hissettik çünkü filmde Arapça bir sahne vardı ve Özge Arapça biliyormuş. Filmi de tek cümlelik özetleyecek olursam “Yemeyenin malını yerler” diyebilirim. Ayrıca filmde Suphi Hoca’ ya benzeyen bir adam vardı orada baya şaşırdık ve eğlendik. Zaten şu bir hafta içinde bir çok birbirine benzeyen insanla karşılaştık “hayrolsun” diyerek yazıma devam ediyorum.




Pazar akşamı Hande’ lerde yemeğe davetliydik. Bu sefer de profiterolle gittik eve. Hande ve 2 arkadışının yanı sıra biz tam kadro oradaydık. Yemeğin ardından Hande’ nin ev arkadaşları ders çalışmak ve telefonla konuşmak için odalarına çekildiler. Biz de önce adaş, ardından yumruk, sayko ve uno oynadık. Bu sefer Apo sayko olmuş ve ürettiğimiz varyasyonu kısa sürede çözerek takdirimizi kazanmıştı.  Oyun sırasında fark ettiğim şey Ceren’ in o akşam konuşma konusunda açılması ve yerel gazeteye çıkmış olduğunu falan anlatmasıydı. Bunun yanı sıra Diyar Pala’ yı ve kliplerini yakından takip ediyor oluşu-her ne kadar ev arkadaşlarının kendisine gösterdiğini iddia etse de- bizi şaşırtmıştı. Bejna Handelerin evindeki tekli koltukları beğendiğini ve hacılamak istediğini belirtince ben de o koltuklara “Berjer” denildiğini hatırlattım kendisine.  Bu arada unoda birinci Hande olmuştu bunu da belirteyim Cücük. Unoyu oynamayı neden bu kadar istediğine şaşırmamalı diyoruz..  Pazar akşamı yağmurluydu vedalaştım insanlarla ve Pazartesi sabahı dönüş için trenime bindim. O sabah çok soğuktu ve dişlerimin takırtısı dinlediğim müziğin sesini bastırıyordu desem yalan olmaz herhalde. Vagonda bu “dolu dolu” geçen günlerimi unutmamak ve sana anlatmak için kısa notlar aldım. 



Istanbul’ a ayak basınca ofise gelip çalışmaya başladım. Cuma gününe kadar benzer bir tablo vardı hayatımda. Cuma ise okul çıkışı Şişhane’ ye -mimari proje yapacağım alana- gidip fotoğraflar çektim. Çekimin ardından Taşkışlaya gitmek için İstiklal Caddesi’ nde yürümeye başladım. 
 

 Caddede yürürken bir bina adeta beni içeri davet etti. Bu restorasyonu yeni biten Salt’ tan başkası değildi tabi ki. İçindeki açık sineması olsun, bookstore u olsun, sergi salonları olsun hepsini çok beğendim ve vakit harcamaktan keyif aldım. 



Buradan sonra Taşkışla’ ya gelerek Ayça ile yeni bir yarışma çalışmasına başladık. Ama bir yandan da Ay başında girdiğimiz yarışmanın sonucunu merak ediyor Can’ dan haber bekliyorduk. Beklenen telefon gelmiş 3. olduğumuzu öğrenmiştik. Her ne kadar yarışmada 2. ve 3. ödül verilmese de, ödülümüzün adı 2. Teşvik ödülü olsa da çok sevinmiş ve birbirimizi kutlamıştık. Ben sınıfta göbek attım düşün. Zaten o haberi aldıktan sonra çok konsantre olamamış, bir süre sonra çalışmayı bırakmıştık. =) Ayça arkadaşlarıyla Mecidiyeköy’ e ben ise Nazlılarla buluşmak adına Kadıköy’ e geçtim. Burada Çiğdem’ in doğumgününü kutladık. Bir süredir görüşemediğimiz Semih’ le sohbetimiz sırasında hayatında yenilikleri fark ettik. Mesela yüksek lisansa başlamış ve telefon almıştı. Telefonunda fruit ninja oynamaya çalışmış olup, Doğuş kadar başarılı olamasam da Semih’ e bu yeni telefonu güle güle kullanmasını temenni ediyorum.. Kadıköy’ den gece dönerken bir yıldır çatısına çıkmadığımız hanın kapalı kapısının tam da önünden geçerken açılması ve adeta bunun bir işaret olduğunu sanıp o yöne yönelmemiz ve Doğuş’ un içerideki bekçiyle muhabbet etmesi ve çatısına çıkmak için izin alamaması ve tüm bunların 30 saniye içinde gerçekleşmiş olması  bizi kahkahalara gark etmişti.. =)

14 Eylül 2011 Çarşamba

Organik

14 Eylül 2011 Çarşamba 0
Nasılsın Cücüğüm benim? Benim keyfim yerinde yaşamak güzel falan… =) Sana gene kronolojik sıra ile başlamak isterim. Cumartesi günü Apo ile Caddebostan’ da buluşup Kız arkadaşıyla takılan Fatih’ in yanına gittik. Onlar erken kalktı ama biz biraz daha takıldık. Ardından Fatih bisikletini alıp geldi ve Maltepe Beşçeşmeler mevkiinde takıldık. Pazar günüme Nazlı’ nın bana aylar önce tavsiye ettiği, lakin benim ancak vakit bulup izleme şerefine nail olduğum Spirited Away filmi ile başladım. Zaten geç kalkmıştım o gün. Neyse filmden sonra Apo ile buluştuk gene ve Kartal’ a gittik bu sefer. Kartal dönüşü Fatih katıldı bize. Pazartesi günü ise Caddebostan’ daydım. Bür süredir görüşemediğimiz Semih’ in yanı sıra; Nevzat, Berkcan, Doğuş, Nazlı, Apo ve Fatih de vardı. Semih demişken yahu o çocuk ne bahtsız öyle, iki ay önce işe girmişti girdiği iş yeri kapanıyormuş… Biz o akşam kelime oyunu oynadık. Bu kelime oyunu o akşam bana bilmediğim bazı kelimeleri de öğrenmeme vesile oldu onlardan iki tanesini seninle paylaşmak isterim Gasılhane ve Barista.. =)

Salı günü Zeliha ile buluştuk. Lagün’ de oturduk O’ nunla uzun zamandır onunla teke tek görüşemiyorduk iyi oldu.. Çarşamba günü Elif’ i İtalya’ ya uğurlama günü yapıldı Bakırköy’ de ve ben tabi ki bisikletlimle olaya dahil oldum. =) Birbirlerimizin kahve fallarına baktık ben Umutcan’ ın fincanında kuyruğu dumanlı kedi gördüm falan. O gün; Esra, Habibe, Elif, Ayça, ve Umutcan olarak Yaren Cafe’ nin armut koltuklarındaydık.. =) Armut koltuk da ne rahatsız bir şey yahu. Cidden böyle konforlu gibi durduğuna bakma Cücük oturdun mu kalkamıyorsun ne bileyim oturmuş vaziyetteyken oraya mıhlanıyorsun bildiğin… Bakırköy dönüşü son vapuru kaçırdığım için bisikletimi metrobüse sokmam gerekti, ay gerekmez olaydı binbir rica minnet soktum yahu.. Sağolsun Umutcan ve Habibe de bana yardım etti. Perşembe iş çıkışı fiks mekanımız olan Caddebostan’ da Doğuş,Nazlı , Çiğdem, sevgilisi ve kardeşi Başak’ la buluştum. Doğuş halı saha maçı olduğu için erken ayrıldı daha sonra işten 10’ da çıkan Nevzat katıldı aramıza.



Cuma gecesi Çanakkale’ ye gitmek üzere yola çıktım Cücüğüm. 9 gün sürecek Ramazan Bayramı Tatilinin 8 gününü burada geçirmek üzere. Tatilim bir hayli organik geçti.. Dalından domates ve salatalık kopardım lan!.. Hatta salatalığın kılcal dikenleri olduğunu öğrendim orada. Eşek, horoz ve bilimum hayvanla iç içeydim.. =) Denize girdim akraba ziyaret ettim, ne bileyim güneşlendim falan. 2011 yılımın tek tatili buydu zira.

Pazar sabahı Istanbul’ daydım ve yol yorgunluğunu atlattıktan sonra laptop bakmak adına Önce Altunizade’ deki Gold Computer’ a ardından da Tepe Nautilus’ e gittim. Buradan da lise arkadaşlarıyla buluşan Apo’ nun yanına geldim. Küp Cafe’ nin bahçesinde oturduk biraz.Fatih ve Nazlı da daha sonra aramıza katıldı  ve Çiğdem, Özge, Başak ve Doğuş’ la buluşmak adına Maltepe’ ye yola koyulduk bisikletlerle. Maltepe’ deki Burger’ da takıldık baya. Uzun zamandır görmediğimiz Ahmet de Amerika’ dan dönmüş, o gün aramızdaydı. Kendisisini yılda birkez görüyorum o ayrı. =) Neyse Cücüğüm işte o gün de öyle bir gündü yani..

Pazartesi tatil dönüşünde işlerin gümbür gümbür geldiğini hissettim damarlarımda Cücüğüm. Ogün Koşuyolu’ nda yapılacak Rezidans binası için arazi maketinin bir kısmını hazırladım. Öğleden sonra Can ve Yiğit’ in “Çamlıca Tepesi TV Radyo Kulesi Fikir Projesi Yarışması” için hazırladıkları paftaları teslim etmek adına Merter’ deki İBB binasına giden Yiğit’ e –kendi değimiyle-“yoldaş” oldum. =) Akşam da Beşiktaş KafePi’ de Seda, Uğur, Barış, Ozan, Deniz ve Ahmet’ le buluştum. Buluşmamız çok uzun sürmedi bu yüzden ben de Kadıköy’ e gelince Doğuş Nazlı ve Tayfun’ la buluştum. Salı günü laptop aldım ve ofiste sabahladık cücüğüm. Sabahlarken eğleniyorum aslına biliyor musun? Ne bileyim böyle türlü şakalar komiklikler ofiste müzik açmalar falan.. Zaten öteki türlü çalışılmaz gece saatlerinde başka türlü.. =) Neyse işte Çarşamba günü dinlendim ve laptopa program falan kurdum. Perşembe de iş çıkışı eve gelip program kurmaya devam ettim. Cuma günü gene sabahladım ve bu yüzden Cumartesi baya geç kalktım. Cumartesi akşamı da Apo, Gülüzar, Sena, Cemil, Merve ve Çağrı ile birlikte Araf’a gittik. Ben Araf’ tayken bi ara Nevizade’ de Zelia’ ların yanına gittim. Orada Nihal, Özge ve arkadaşlarıyla biraz sohbet ettikten sonra dönüp Araf’ ta eğlenmeye devam ettim. O gü tam “araf” taydım yani. ;) Pazar günü Marmara Forum’ da Ayça ile buluştum. Yarışma için çalıştık o gün verimli geçti konspet kararlar falan aldık.

Pazartesi iş çıkışı traş oldum ve ayakkabı aldım, ardında Apo ile Caddebostan’ da takıldık. Gece eve dönüşte Dilara aradı beni, yeni aldığı ve Windows kuruğu Mac’ e otoket kurmamı rica etti. Buluştuk bir yerde ama Mac, Windows’ u kabaullenemiş olacak ki sistem gözlerimizin önünde çöktü pek bir şey yapamadık yani.. =) Salı günü ise ofiste Koşuyolu’ na yapılacak rezidans kulesinin maketini yaptım ve cidden güzel bir şey oldu Cücüğüm. Çarşamba iş çıkşında ise Acıbadem Burger’ da Umutcan ve Ayça ile buluşup yemek yedik. Ardından Ayça ile yarışmaya çalıştık. Öyle işte Cücüğüm şimdilik öpüyorum seni, görüşmek üzere…

19 Ağustos 2011 Cuma

Kloroform

19 Ağustos 2011 Cuma 0


Merhaba Cücük. Yaz aylarımı ofis ortamında geçiriyor olmak gelecek yıllarımın nasıl olacağının habercisi oldu adeta. Yoğun iş ortamında, yoğun bir biçimde çalışıyorum genel olarak. Sermaye Piyasası Kurulu için bir gökdelen tasarladık mesela geçen hafta. Bütün haftam onunla geçti. Hatta Cumartesi Pazar’ ım da ve Pazar gecem de.. =) Çizimlerin ardından maketini de yaptık. Lasercut’ ta pleksi parçalarını kesip oldukça zehirli kloroform yardımıyla parçalarını yapıştırdık. Ortaya fena bir şey çıkmadı ama Pazartesi sabahı kafalarımız da oldukça fenaydı.. =) Zaten pleksinin kesilirken yaydığı kokuya klorofom kokusu eklenince benim resmen başım dönüyordu. Haftasonu  çalıştığımızdan ve Pazar günü de sabahladığımızdan mütevellit Çarşambaya kadar tatildim. Pazartesi evde uyudum ve akşam da spora gittim. Salı günü ise önce Gülüzar’ la buluştum ardından akşamüstü Doğuş,Nazlı,Tayfun ve Esra da aramıza katıldı. Esra Tayfun’ un yeni sevgilisiydi ve arkadaşları olarak Tayfun’ un bu seçimini takdirle karşıladık. =) Çarşamba ise malum işe gittim. Perşembe ise ayaküstü Kemerburgaz’ da yapılan master plan çalışmasının maketi kitlendi bana.. =) Maket baya uzun sürdü ve gece işten çıktık. Bu yüzden Cuma akşamüstüne kadar uyudum. Cuma günü bisikletle uzun yola gideceğimiz için kask aldım. Hedefimiz bisikletlerle Şile’ ye gitmekti. Ancak Cuma akşamüstü Moda’ da demlenen Erdem’ in yanına gittim ve bisikleti kayalıklara koymuştum. Bisiklet devrildi kayalıklarda Cücüğüm. Ufak bir sorun çıkmıştı bisikletimde. Esra’ ya o gün Taksim’ e geleceğim için söz verdiğim için Taksim dönüşü o ufak sorunu evde kısa sürede çözeceğimi düşünerek Kadıköy’ deki otoparka bisikleti kitleyip Erdem’ le Taksim’ e geçtik. Taksim’ de İlker ve Esra ile bir iki saat takıldıktan sonra eve döndüm ve bisikleti tamir etmeye başladım zaten kısa sürer diye düşünüyorum. Lakin öyle değilmiş. Gece boyunca uğraştım ve uyuz oldum. Bu yüzden Şile işi de yalan oldu anlayacağın.. =(

Cumartesi bisikletimi tamir ettirmek adına bisikletçi gezdik Nazlı ve Doğuş’ la birlikte ama 50 lira gibi bir masrafı çıkınca vazgeçtim, zira artık o bisikletten sıkılmış daha fazla para harcamak istememiştim. =) Akşam da Caddebostan’ da takıldık  Fatih ve Apo da Büyükada’ dan geliyorlardı. Şile işi yalan olunca adada denize girmişlerdi. Pazar günü Sirkeciye’ ye gittim ve bisiklet aldım Cücüğüm!.. Kron XC 500 alacakken XC 1000 i görüp vuruldum adeta ve hemen aldım! Alır almaz Tophane, Fındıklı, Kabataş’ ı ve Beşiktaş’ ı geçip oradan Darphane dolaylarında olan Esra’ nın yanına gittim. Bir önceki gece Redd konseri çıkışı İlker’ de kalan Esra ile takıldıktan sonra Vapur’ la Beşiktaş’ a gelen Apo ile buluştum. Ortaköy,  Arnavutköy, Sarıyer derken İstinye’ ye geldik. Biraz dinlendikten sonra İstinye Park’ a gitme kararı aldık. İstinye bayırını (yükseklik 120 metre) tırmanıp hedefimize ulaştık.. =) Yemek yiyip biraz orada vakit harcadıktan sonra Büyükdere Caddesi üzerinden Beşiktaş’ a geri geldik. Büyükdere Caddesi üzerinde baya hızlıydık Cücüğüm.. =)

Pazartesi iş çıkışı spora gittiğim için herhangi bir bisiklet aktivitesi gerçekleştirememiş olsam da Salı günü Apo’ ların oraya İçerenköy’ e gittim. Hatta dönüşte çevreyolundan dönerek ilklere imza attım. Çarşamba günü Galata köprüsünde balık tutmaya çalışan Nazlı ve doğuş’ un yanına gittim Akşam da bisikletlerle bi Ortaköy yapıp geri döndük. =) Perşembe ise spora gittim. Asıl olay Cuma günüydü cücüğüm. İşten biraz erken çıkıp Sirkeci’ de bisikletimin ilk hafta bakımına gittim. Ardından sahil yolundan Yenikapı’ ya gittim nedensiz. Yol güzel geldi. Aklıma Esra geldi. O' nda iftar yapıp geri dönebilirdim. Yolda aradım tamam gel dedi. Böylece seyahatimin bir amacı olmuş oldu.. =) Neyse işte Bakırköy girişini gördüğüm halde bilinçli bir şekilde yolu uzatıp Ataköy üzerinden Esra’ nın eve ulaştım. İftarı açıp biraz lafladıktan sonra yola koyuldum ve Karaköy’ e bir baklava molası verip Bostancı’ da beni bekleyen Apo Emir Nazlı Doğuş ve Fatih’ le buluştum. O gün orada Maltepe’ ye kadar giderek toplamda 70 kilometrelik bir tur yapmış oldum.

Pazar günü evde dinlendim. Das Leben der Anderen adlı güzide filmi izledim. Pazartesi falan ne yaptım tam hatırlamıyorum cücüğüm sana yazmayalı baya oluyor kusura bakma o yüzden bu haftayı biraz silik geçiyorum, Çarşamba günü sağanak yağmurlu olduğu için ilk frenimde kayıp bisikletten düşmüş olmam aklıma geliyor. =) Cuma gününden bahsetmek istiyorum. Cuma günü iş çıkışı Zelia, Onur ve Oğuz’ la buluştum. Kadıköy’ de barlar sokağındaki bi barda takılırken Esra bana mesaj attı Taksim’ e çağırdı. Biz de kırmadık tam kadro gittik. Yüksek ses seviyesi olan mekanda takıldıktan sonra sahur yaptım ben ve sonra Oğuz’ un evine gittik. Yolda bindiğimiz taksinin şoförü (lakabı süslü) bize kendisinin besteleyip sözlerini yazdığını şarkıyı söylerken gizlice kaydettim tüm telif hakları Süslü Abi' mize aittir şimdiden söyleyeyim.. =)  Cumartesi işe gittim ve çıkışta Apo ile Üsküdar’ a gittik bisikletle. Üsküdar’ dan da Bostancı’ ya geçtik Fatih’ le buluştuk. Pazar günü de Erdem ve Apo ile Maltepe’ de takıldık.

Pazartesi ne yaptım tam hatırlamıyorum çünkü iş çıkışlarında bisiklete falan biniyorum ya eve gelince de yazmıyorum sana unutuyorum işte.. Salı günü ise ofisten stajyer arkadaşlarım Gözde, Simge Bünyamin, Burcu, Burcu' nun liseden arkadaşı, Dilan ve Ali ile birlikte Kuruçeşme' de açık hava sinemasına gittik. O ortamı çok sevdüm Cücük!.. Filmden ziyade Istanbul' u seyrettim diyebilirim.. =P Bu arada filmden bahsedecek olursak Horrible Bosses isimli eğlencelik bir Hollywood filmiydi. Çarşamba günü gene Sirkeci’ ye geçtim bisikletin ikinci bakımını yaptırıp gene Esra’ nın yanına gittim O’ nu 5-10 dakka görüp geri döndüm. Yolda telefonumun şarjı bitmemiş olsaydı belki Taksim’ e geçerdim. Esra taksim’ e geçiyordu zira. Neyse kısmet değilmiş Cücüğüm.. Perşembe günü ise Nazlı ile buluşup Üsküdar’ a oradan da Göksu’ ya gittik Cücüğüm. Akşam dönüşte Nazlılarda takıldım 1-2 saat Cansel’ i de görmüş oldum güzel oldu. Cuma günü ise iş çıkışı uzun bir süreden sonra direkt eve geldim. O yüzdendir ki şu an bu yazıyı yazabiliyorum.. Sağlıcakla kal… =)
 
◄Design by Pocket, BlogBulk Blogger Templates. Blog Templates created by Web Hosting