Merhaba Cücük! Ne yaptın bakalım? Bir süredir gene
uğrayamadım yanına. Hatta eve bile uğramadığım oldu şu geçtiğimiz bir ayda.
Mazur gör beni. Şu bir ayda neler oldu neler… Öncelikle mevsim değişti onu net
bir şekilde söyleyebilirim. =) Hava bildiğin soğudu. Sana kronolojik bir
sırayla anlatmaya başlıyorum gene ama çok zaman geçti üstünden bazı detaylar
silinmiş olabilir hafızamdan şimdiden özür diliyorum senden…
Senin yokluğunda okulum açıldı benim. Okula bisikletle gidip
proje hocamı seçtim falan… Ofiste şirketin laptop ını düşürdüm. Ama suç benim
değildi inan ki, çantasının fermuarını açık unutmuşlar.. Bu arada kendi laptop ıma aradığım stickerı
aldım sonunda. Umarım beğenirsin, ben beğenerek aldım zira.. =) Laptop ımı
gören Chris dile geldi “Çocuk sen ne yaptın?” dedi Türkçe. O derece güzel bi
sticker a sahibim yani düşün.. =P
Cücük, bu geçtiğimiz bir ayda 2 yarışma birden hazırladık
Ayça ile. Yukselen Yetenekler yarışması için Can render almamıza yardımcı oldu,
sağolsun. Cuhadaroğlu yarışması ise çok kısa bir sürede yapıldı. Takdir edersin
ki bir yandan da okul ve iş arasında mekik dokudum. Bununla beraber birçok kez
Ayça’ lara gittim falan.. Zordu yani. He arada ÜDS ye de girdim bak.. =) Bu
kadar sıkıntı çektikten sonra artık ertelemek zorunda kaldığım Eskişehir
ziyaretimi gerçekleştirmeyi hak etmiştim. =)
Cuma günü sabah çıktımı alıp kargoya verdikten sonra
Haydarpaşa’ dan Eskişehir trenine bindim. Hava kapalı ve yağmurlu olduğu için
biraz sıkıcı bir seyahat olmuştu. Eskişehir’ e gelince; Apo beni bisikletiyle
almaya gelirken Enes’ le karşılaşmış, katlamış bisikletini Enes’ in siyah Volkswagen
Golf’ ünün bagajına atmış bir vaziyette beni karşıladı. -Bu arada Volkswagen
yazmak zormuş Cücüğüm internetten kopya çektim haberin olsun.- Eve gidip
çantamı bıraktıktan sonra direkt olarak Anadolu Üniversitesi’ nin mimarlık
bölümüne gittim zira mangal partisi varmış. Buraya daha önceki ziyaretimde de
gelmiştim ama doğramalar bu sefer dikkatimi çekti. Çok sık bölüntü yapmışlar
biraz göz yorucuydu açıkçası.
Mangal
partisi fakültenin mütevazi iç bahçelerinden birindeydi ve Bekir gitar
çalıyordu. Burada geçen dönem Farabi öğrencisi olarak İstanbul’ a gelen Pınar’
la karşılaştım. =) Yemeğimizi yedikten sonra biraz dans ettik orada ufak çapta
bir kurt döküm işlemi gerçekleştirdik. Danslarıyla dikkat çeken Muhammet(Mami)
ve Erkan’ la eğlenceli dakikalar yaşadık. Lakin daha sonra Bekir’ in çaldığı
şarkılar meyhane moduna soktu bizi. Bi kederlendik, bi durulduk ki sorma.. =)
Akşamı orada noktalayıp, Apo’ nun ertesi gün hocasının ofisine giderken yanında
götüreceği makarna salatasını almak adına Bejna’ lara geçtik Özge ve İlknur karşıladı
bizi. Biraz sohebetin ardından Özge
kahve falıma baktı ve çok başarılı değildi açıkçası. Aynı fala İlknur da baktı
ve o daha yakın tahminlerde bulundu..
Ardından gece Bejna geldi. Biraz da O’ nunla sohbet edip Apo’ nun evine
geçtik.
Cumartesi sabah
kalktığımda Apo’ nun kahvaltı olarak köfte hazırlamış olmasına şaşırmış olmama
rağmen, yadırgamadım ve yedim. O gün haftasonu olmasına rağmen Apo’ nun dersi vardı. Cuma günü ders
işlenmemiş bu yüzden hocası bugün için O’ nu ofisine çağırmıştı. Görüyorsun
Cücüğüm İstanbul’ da derse girmiyor olabilirim ama bu eksiğimi Eskişehir’ de
tamamlıyorum haberin olsun.. =) Ofise
daha sonra Özlem geldi. Murat’ ı da bekliyorduk ama kendisi rahatsızmış. Bu
arada Apo’ nun hocası proje dersi için bir hayvan tasarlamalarını istemiş. Apo
da Karaböcek ve Karagövde isimlerinin karışımından oluşan “Karagöcak” isimli
bir yaratık tasarlamış. Yaratık diyorum çünkü kendisi böcekten hallice,
hayvandan ufak.. =) Neyse dersten sonra Özlem’in “bir gün beklerse bozulacağını
düşündüğü için domatessiz olarak bir gün önce imal ettiği kısırı ve İlknur’ la
Özge’ nin yaptığı makarna salatasını yedik.
Yemeklerimizi yedikten sonra ben
bisiklet kiraladım ve Apo ile birlikte Eskişehir i turladık. Bir önceki
gelişimde ziyaret edemediğim Cam Müzesine gittik. Okulda bir dönem önce
yaptığım projede kullandığım twist
hareketini birçok kez uygulamış olan bir heykel vardı. Sonra çok ince bacaklara
sahip olan sivrisinekler ve Cam Müzesisin avlusunu örten çelik çatının
mahyasında asılı olan cam eserler dikkatimi çekenler arasındaydı.
Cam Müzesinin
ardından Eti’ nin sponsorluğunda tamamlanmış Arkeoloji Müzesini gezdik. Burası
yeni açılmış Cücük. Görmeni tavsiye ederim. Burada öne çıkan şeyleri şöyle
sıralayabilirim; öncelikle interaktivite açısından başarılı uygulamalar vardı.
Şöyle ki, dizginleriyle yönetebildiğin bir at arabasıyla eski çağ köylerinde
gezinti yapmak olsun, zemine yansıtılan görüntülere el ve vücut hareketleriyle
müdahale edebiliyor oluşun ya da ne bileyim elinde meşale ile mouse yardımıyla
tümülüste gezinebiliyor oluşun falan çok hoştu. Eserler hakkında sesli
etkileşime girebileceğin ya da sesli olarak da bilgi alabileceğim şeyleri aradı
gözüm, bu eksikliği ziyaretçi defterine not düştüm. Neyse ama genel olarak
güzeldi. Burada “İyi Talih Kolyesi”ni görmeni isterim kendisi küçük ama etkisi
baya büyük oldu bende.. =)
Neyse işte Arkeoloji Müzesi ziyaretinden sonra bisikletle
Kentpark’ a gittik. Burada gezip dinlendikten sonra dönüp, bisikleti teslim
ettim ben ve Bejna’ larda yemeğe eli boş gitmemek için pasta almaya karar
verdik. Pasta almaya karar vermiştik vermesine ama çikolatalı ya da meyveli
olacağı konusunda bir uzlaşı sağlayamamıştım Apo’ yla. Apo çikolatalı istemiş
ben ise frambuazlı istemiştim ve gittiğimiz pastaneden ikisinden de ayrı ayrı
vardı. Pastaneciye “Bunların ikisinin bir arada olduğu bir pasta yok mu?” diye
sorduğumda “zor bulursunuz” cevabı beni sinirlendirmiş mekanı terk etmeme sebep
olmuştu ve 200 metre
ilerideki pastanede net bir şekilde 2 ayrı pastanın bir arada bulunduğu pastayı
bulmanın sevinciyle Bejnalar’ ın yolunu tuttuk. =)
Bejnalar’ da Enes, Hande İlknur, Ceren, Özge ve Apo şeklinde
bir kadro toplanmıştı. Başarılı bir mercimek çorbasının ardın gelen bütün
yemeklerin dereotuyla dolu olması adeta benim yememem için kasıtlı yapılmış bir
hareket gibiydi.. =) Ama İlknur’ un hakkını vermek lazım 3 saatte 4-5 çeşit
yemek yapmıştı. Dereotunu sevmediğimi bileydi iyiydi ama.. =) Yemek sonrası
sohbetlerde insanları daha yakından tanıma fırsatı buldum Cücük. Örnekler
verecek olursam mesela İlknur’ un 3
böbreği varmış ama biri ufakmış. Enes’ in yeni aldığı bot ayağını vurmuş, Hande
de saçlarını kına ve şarapla boyuyormuş falan . Sohbetin ardından Sayko oynamaya karar
verdik ve Enes’ i sayko seçtik. Kendisine ayırdığımız 45 dakikada oyunu
çözememiş olması biraz üzücü olsa da eğlenceli dakiklar geçirdik.. Bu arada
Bejna nın oyun sevmiyor oluşu beni üzdü açıkçası oyunda sadece seyirci
modundaydı. Neyse işte oyunun ardından dışarı çıktık ve up and down ‘ un up’
ında oturduk.
Uzun bir süre Özge-Bejna-Ceren-Hande dörtlüsünü mekanın down
kısmına dans etmeye çağırma çabası içindeydim. Çabalarım sonuçsuz olunca onları
uğurladık ve ben Apo İlknur olarak down’ a geçmeye yöneldik. Yalnız down’ daki
konspeti beğenmediğimizden mütevellit kendimizi Buda’ da bulduk.. =) Buda’ da
eğlencemizin ardından eve dönüş sırasında Apo’ nun hafif kafasının güzel oluşu
ve yolun sağından giden aracın şoförüne kızması nüktedandı.
Pazar sabahı Bejna’ larda kahvaltıya davetliydik.
Kahvaltının ardından “Bir Zamanlar Anadolu’ da” filmini izlemek adına evden
çıkıp Es Park ve Kanatlı alışveriş merkezlerine gittik ama ikisinde de
matineleri kaçırmıştık. Bu yüzden bir film alıp evde izlemek istedik ve Apo’ nun
ısrarları üzerine “The Hangover Part II” ‘yu aldık, lakin eve varıp filmi
açtığımızda görüntü kalitesinin “pikseline kurban” olduğunu fark edince o filmi
izlemekten vazgeçip Apo’ nun arşivinden orijinal adı Bikur Ha-Tizmoret olan
Band’s Visit’ i izledik. Film güzeldi
Cücüğüm ama mekan değişimleri çok sık olmadığı ve hikayesi durağan olduğu için
biraz monotondu. Bu yüzden olabilir ki İlknur arada sızmış.. =) Filmde Özge’
nin ekslikliğini hissettik çünkü filmde Arapça bir sahne vardı ve Özge Arapça
biliyormuş. Filmi de tek cümlelik özetleyecek olursam “Yemeyenin malını yerler”
diyebilirim. Ayrıca filmde Suphi Hoca’ ya benzeyen bir adam vardı orada baya
şaşırdık ve eğlendik. Zaten şu bir hafta içinde bir çok birbirine benzeyen
insanla karşılaştık “hayrolsun” diyerek yazıma devam ediyorum.
Pazar akşamı Hande’ lerde yemeğe davetliydik. Bu sefer de
profiterolle gittik eve. Hande ve 2 arkadışının yanı sıra biz tam kadro
oradaydık. Yemeğin ardından Hande’ nin ev arkadaşları ders çalışmak ve
telefonla konuşmak için odalarına çekildiler. Biz de önce adaş, ardından
yumruk, sayko ve uno oynadık. Bu sefer Apo sayko olmuş ve ürettiğimiz
varyasyonu kısa sürede çözerek takdirimizi kazanmıştı. Oyun sırasında fark ettiğim şey Ceren’ in o
akşam konuşma konusunda açılması ve yerel gazeteye çıkmış olduğunu falan
anlatmasıydı. Bunun yanı sıra Diyar Pala’ yı ve kliplerini yakından takip
ediyor oluşu-her ne kadar ev arkadaşlarının kendisine gösterdiğini iddia etse
de- bizi şaşırtmıştı. Bejna Handelerin evindeki tekli koltukları beğendiğini ve
hacılamak istediğini belirtince ben de o koltuklara “Berjer” denildiğini
hatırlattım kendisine. Bu arada unoda
birinci Hande olmuştu bunu da belirteyim Cücük. Unoyu oynamayı neden bu kadar
istediğine şaşırmamalı diyoruz.. Pazar
akşamı yağmurluydu vedalaştım insanlarla ve Pazartesi sabahı dönüş için trenime
bindim. O sabah çok soğuktu ve dişlerimin takırtısı dinlediğim müziğin sesini
bastırıyordu desem yalan olmaz herhalde. Vagonda bu “dolu dolu” geçen günlerimi
unutmamak ve sana anlatmak için kısa notlar aldım.
Istanbul’ a ayak basınca ofise gelip çalışmaya başladım.
Cuma gününe kadar benzer bir tablo vardı hayatımda. Cuma ise okul çıkışı
Şişhane’ ye -mimari proje yapacağım alana- gidip fotoğraflar çektim. Çekimin
ardından Taşkışlaya gitmek için İstiklal Caddesi’ nde yürümeye başladım.
Caddede yürürken bir bina adeta beni içeri davet etti. Bu restorasyonu yeni
biten Salt’ tan başkası değildi tabi ki. İçindeki açık sineması olsun,
bookstore u olsun, sergi salonları olsun hepsini çok beğendim ve vakit
harcamaktan keyif aldım.
Buradan sonra Taşkışla’ ya gelerek Ayça ile yeni bir
yarışma çalışmasına başladık. Ama bir yandan da Ay başında girdiğimiz
yarışmanın sonucunu merak ediyor Can’ dan haber bekliyorduk. Beklenen telefon
gelmiş 3. olduğumuzu öğrenmiştik. Her ne kadar yarışmada 2. ve 3. ödül verilmese
de, ödülümüzün adı 2. Teşvik ödülü olsa da çok sevinmiş ve birbirimizi kutlamıştık.
Ben sınıfta göbek attım düşün. Zaten o haberi aldıktan sonra çok konsantre
olamamış, bir süre sonra çalışmayı bırakmıştık. =) Ayça arkadaşlarıyla
Mecidiyeköy’ e ben ise Nazlılarla buluşmak adına Kadıköy’ e geçtim. Burada
Çiğdem’ in doğumgününü kutladık. Bir süredir görüşemediğimiz Semih’ le
sohbetimiz sırasında hayatında yenilikleri fark ettik. Mesela yüksek lisansa
başlamış ve telefon almıştı. Telefonunda fruit ninja oynamaya çalışmış olup,
Doğuş kadar başarılı olamasam da Semih’ e bu yeni telefonu güle güle
kullanmasını temenni ediyorum.. Kadıköy’ den gece dönerken bir yıldır çatısına
çıkmadığımız hanın kapalı kapısının tam da önünden geçerken açılması ve adeta
bunun bir işaret olduğunu sanıp o yöne yönelmemiz ve Doğuş’ un içerideki
bekçiyle muhabbet etmesi ve çatısına çıkmak için izin alamaması ve tüm bunların
30 saniye içinde gerçekleşmiş olması bizi
kahkahalara gark etmişti.. =)